Tek Kişilik Distopya

31 Aralık 2020 Perşembe

2'si 1 Arada: 2020 ve 2019'un Z Raporu

     2020'nin bu son gününde yılbaşına saatler kala, aslında benim için bir gelenek olan ama 2019'u es geçtiğim "Z Raporu" yıllığını yazıp bu seneyi de boş geçmeyeyim dedim. Normalde 2019'u sene başında "Senede 1 Gün: 2019'un Z Raporu" adıyla yayınlayacaktım, hatta baktım da taslaklarımda hâlâ duruyor. Sonra unuttum yazmayı, aklıma geldiğinde de çoktan Covid-19 hepimizi evlerimize kilitlemişti. Yazmanın bir anlamı kalmamıştı artık bende vazgeçtim. Gelenek bozulmasın diyerek 2019 ve 2020'nin değerlendirmesini bu sene birlikte yapmaya karar verdim. 

Previously on 2020...

      2019 oldukça hareketli ancak bir o kadar da verimsiz bir yıl oldu benim için. 1 sene boyunca durmak bilmeyen iş temposuna rağmen mesleki birikim olarak kendime hiç bir şey katamadım. Çamura saplandığı için patinaj yapan araba misali, sürekli hareket halinde olup da hiç bir yere gidemediğim bir yıldı. Önce müdürüm, ardında da direktörüm işten ayrılınca çalıştığım kurumda bir süre gayrı resmi olarak IT Müdürlüğü yaptım, bunu resmiyete dökme çabalarım sonuç vermedi. Eğer verseydi kendimi bir arpa boyu kadar yol almış sayabilirdim. 2019'un tek güzel tarafı ilk arabamı alıp kullanmayı öğrenmem oldu sanırım. 

     2020...

     2020 John Lennon'un; "Hayat, biz gelecek için planlar yaparken başımızdan geçenlerdir." sözünün ne demek olduğunu anladığım yıl oldu. İnsanlık olarak 1 sene boyunca ana gündemimiz "Covid-19"du. Hayatımızda ilk defa maske taktığımız, evlerimizden dışarı çıkamadığımız, birbirimizin sağlığı için sevdiklerimize sarılamadığımız bir yıldı. Korku filmi gibiydi. En çok yanıbaşımızdaki sevdiklerimizi özledik. Sokağa çıkabildiğimiz günlerde ise güneş daha sarı, deniz daha maviydi. Yeşile hiç bu kadar aşk dolu gözlerle bakmamıştık.

   2020 tüm dünyanın üzerinden dozer gibi geçerken kendi adıma güzel şeylerde oldu. İstediğim bölümde yüksek lisansa başladım. Çok kısa bir süre sonra da  2.5 senedir çalıştığım işimi değiştirerek ileride kariyerimi şekillendirmesinde yardımcı olacağını umduğum bir şirkette çalışmaya başladım. 2 ay içinde yaşadıklarımı düşünürsek isabetli bir karar verdim gibi görünüyor.

     Bu sene bir anlamda "su akar yolunu bulur" senesi oldu benim için. Yukarıda dediğim gibi John Lennon'un aslında neyi kastettiğini anladım. İnsan kendi başına doğuyor, büyüyor ve yine kendi başına ölüyor. Bu süreçte geri kalan herkes misafir. Sadece bazılarının misafirliği daha kısa süreli oluyor, bazılarının ki ise yıllarca sürüyor. Kısa süreli misafirleri unutuyor, uzun süreli misafirlere ise hayatımızda söz hakkı veriyoruz, hepsi bu. Bunu aklımda tutsam iyi olacak.


Gelelim 2021 Hedeflerine...

* Öncelikle hayatta kalmak :) 2020 bize sağlığımızın önemini bir kere daha hatırlattı. O yüzden ilk hedefim Covid-19'dan kendimi ve ailemi korumaya devam etmek.

*  Yüksek lisansı bitirmek: Bu yıl ki en önemli diğer bir önceliğim de yıllardır hedefim olan eğitimimi tamamlamak. Bir aksilik olmazsa bu 2022'nin Ocak ayında olacak. 

*  Phyton: Yeni başladığım Phyton bilgimi ileri seviyeye taşımak istiyorum. Hazır dersini de görüyorken niyetim, 2020'nin en büyük geyiği olan yazılım öğren akımını kendi adıma olumlu sonuçlandırmak.

* Malum ekonomi yerle yeksan. Yurtdışına çıkış bir kaç yıl daha hayal gibi görünüyor. (Bu konuda yazacak çok şey var da neyse, konumuz bu değil) Covid-19 aşıları etkili olursa yurtiçinde bir kaç şehir gezmeyi hedefliyorum. Planım yok, sadece çantamı alıp yola çıkacağım.

* Illustrator ve Photoshop bilgim yeterli düzeyde değil. Hatta bir düzeyi yok desem daha doğru olur. Bu iki programı da ileri seviyede öğrenip planladığım tişört tasarım işini hayata geçirmek istiyorum.

* Aslında bir hedefim daha var ancak onun için önce yüksek lisansın bitmesi gerekiyor. Bakalım, kısmetse bu hedefimi 1 sene sonra ki "2021'in Z Raporu" yazısının hedefler kısmın yazacağım :)


Darısı 2021'in Z Raporu'na.
Sevdiklerinizle birlikte sağlıklı ve huzurlu bir yıl geçirmeniz dileğiyle.
İyi Seneler.

30 Aralık 2018 Pazar

2018'in Z Raporu

     2018 ufuktan batmak üzere olan güneş gibi yavaş yavaş gözden kayboluyor. Yeni yıla bir gün kala, ilkini geçen sene yazdığım ve artık geleneksel hale getireceğim bir yıl sonu değerlendirmesi yapmanın tam zamanı diye düşünüyorum. Bakalım 2018 selefi 2017 gibi hayatımda neleri değiştirmiş, bana neler kazandırmış ve ya benden neleri götürmüş...

     Aslına bakılırsa yılın yarısında -Temmuz'a kadar- hayatımda esaslı bir değişim olmadı. İlk 7 ayı 2017'nin Z Raporu yazımda yazdığım gibi planladıklarımı hayata geçirmeye çalışarak geçirdim. SQL'i istediğim seviyede olmasa da öğrendim. Tamamı yağdan 5 kg verdim. İngilizce konusunda bu yılda yerimde saydım. Kitaplığımda okumadığım sadece bir tane kitap kaldı. Onu da Ocak ayı içinde başlayıp bitireceğim.

     Sene başında İtalya'ya seyahat etmek ve Ekim ayında Almanya'ya geçip Oktoberfest'e katılmayı çok istemiştim ancak, Dolar ve Euro'nun ülkede kimsenin beklemediği şekilde yükselmesi bu planlarımı başka bahara bırakmama sebep oldu. Ama bir gün mutlaka gideceğim...

     Esas değişiklik Temmuz ayında oldu: Hiç beklemediğim bir şekilde bilindik bir firmada, istediğim pozisyonda ve istediğim maaşla bir iş teklifi aldım ve kabul ettim. 6 aydır burada çalışıyorum. Yıllardır ilk defa yaptığım işten ve aldığım maaştan memnunum. Tek sorun; 1.5 senede 3 iş değiştirdiğim için yıllık izin kullanmanın ne olduğunu unuttum :)

     2018'de yüksek lisansa başlayamadım. Ama bu o kadar da kötü bir haber değil çünkü daha iyi bir okulda yüksek lisans yapma fırsatım var. Bunun için 2019'u beklemem gerekiyordu bu nedenle 2018'i es geçtim. Önümüzdeki yıl yüksek lisans konusunda somut gelişmeler kaydedeceğim.

     Gelelim 2019 Hedeflerime:

* Bir enstrüman çalmayı öğreneceğim.

* Bütçem izin verirse bir yurt dışı tatili yapacağım.

* Hayatımda her zaman aklımın bir köşesinde olan, ancak önceliği hep başka şeylere kaptıran öykü yazma ve bunları kitap haline getirme hayalimi hayata geçirmenin zamanı geldi. Öykülerimi yazıp kitabımı basıma hazır hale getireceğim ve yayın evi bulabilirsem basacağım. Bunun dışında bir de distopya romanı yazacağım.

* VMware konusunda bilgimi ileri düzeye taşıyacağım. Parasını bulabilirsem sınavına girip sertifikasını alacağım :)

* Hazır evimin dibine spor salonu açılmışken fitness'a düzenli olarak gitmeye başlayacağım ve çocukluktan beri peşimi bırakmayan büyük kalçamdan ebediyen kurtulacağım.

* Kendi tişörtlerimi tasarlamak istiyorum. Bunun eğitimini alacağım ve yapabilirsem kendi markamı yaratacağım.

* Android için uygulama yazmasını öğreneceğim aklımdaki bir projeyi hayata geçirmeye çalışacağım.

     Darısı 2019'un Z Raporu'na.
     İyi seneler.


   

9 Şubat 2018 Cuma

Abi...


3 yıl önce yazmışım bu yazıyı. Okurken yine aynı güne gidip aynı sancıları hissettim. 

     Evlat olarak başaramayacağımız bazı şeyler var: Annemizi/babamızı yaptıklarımızla mutlu edebilir, onları gururlandırabiliriz ama başka bir evladın yerini asla dolduramayız. Bize sarılarak sadece teselli bulurlar. "Buna da şükür" derler. 

      Elimde sihirli bir değnek olsa hiç düşünmeden geçmişi değiştirir abimin ölümüne engel olurdum. Belki de bu sayede  annem 17 yıldır boyamadığı saçlarını boyar, erkenden çökmezdi. Kahkahalarında hep bir hüzün olmazdı. Her bayramın ilk günü mezarlığa gidip abime dua etmezdi de o abimin çocukları elini öperken torunlarına dua ederdi. Abimin mezar taşını öpmek yerine torunlarının yanaklarını öper koklardı.

     Birden fazla kişinin sığdığı tek yer anne/baba kalbidir. Onların kalbinden evlat sayıları hiç eksilmesin...

     On bir yaşında bir çocuktum.  Günlerden cumartesiydi. Evde annemle öğle yemeği yiyorduk. Bir yandan da akşam Mithat abilere gidelim diye başının etini yiyordum. Onların evinde VCD Player vardı. Hayatımda ilk defa görmüştüm. Tutturdum illa gidelim diye. “Tamam,” dedi annem. “Baban ve abinler akşam gelsin yemekten sonra gideriz.” Yemek yedik, annem akşam yemeğini hazırlamaya başladı. 
     O akşam ne Mithat abilere gittik, ne de akşam yemeği yedik.
     Ocağın on üçüydü, saat dörde geliyordu ve hava erken kararıyordu. Ocağın bir gözünde mercimek çorbası, diğerinde fasulye kavurması pişiyordu. Kapı çaldı, köylümüz ve arkadaşım Şevket geldi. Şevket’in suratı bembeyaz. Şevket’in dili tutulmuş gibi. Konuşsa dünyaları kusacak ama konuşamıyor. Ağzında bir şeyleri geveliyor ama anlatamıyor. “Sonra yine gelirim,” dedi, koşarak indi merdivenleri. Beş dakika sonra annesi geldi, Yeter teyze. Geveze kadın dilini yutmuş gibi bu kez. Suratı asık ama neden anlayamadım o an. O da bir şey söyleyemeden çekti gitti. Ben sobalı odaya döndüm annem mutfağa…
     Aradan iki saat geçti. Kapı çaldı, anne tarafım komple kapıya yığılmış sanki. Dayımlar… Teyzemler… Eniştemler… Yengemler… Kimi ararsan var… Hepsi karşıda oturuyor, taa Çekmeköy’de… Kapıya gelenler değişiyor ama surat ifadesi herkeste aynı. O ne yapacağını, nasıl söyleyeceğini bilememenin verdiği suçluluk duygusu var herkesin suratında.
     Sahi ya; bir anneye oğlunun kaza yaptığı nasıl söylenebilir ki? Kelimelerin gücü yeter mi buna? Peki hangi dil kaldırabilir ki bu yükü?
     Gürsel abimin kaza yaptığını ilk orada öğrendim. Annemi alıp hastaneye, beni de komşuya götürdüler. Ailemin olmadığı bir evde, ailemden birinin ölüm haberini aldım. Komşunun karısı kızına ben duymayayım diye fısıldarken duydum her şeyi: “Çocuk ölmüş. Aman kızım kardeşine belli etmeyin.”
Çocuk?
Ölmüş?

     Her akşam ana haber bültenlerinde “x kişi öldü y kişi yaralandı”dan ibaret olan ölümün ne demek olduğunu o gün anladım ben.
     O gece orada kaldım. Abim soğuk Ocak ayının soğuk bi gecesinde, soğuk bi morgta yatarken, sıcacık bir evde sıcacık bir yatakta yattım ben. Vicdan değil ama suçluluk duygusu hissediyorum bunu söylerken. İnsanın abisi ölünce kendisini bir şekilde sorumlu tutmak istiyor. Bende kendimi -on bir yaşında küçük bir çocuk olduğum gerçeğini bilerek hiçe sayarak- bu şekilde suçluyorum. Acınızı hafifletmek yerine diri tutmak istiyorsunuz. 
     Beni abimin cenazesine de götürmediler. Tek hatırladığım ve yazarken bile gözümün önüne gelen bir şey var ki onu kafayı yemiş bi kör sağır dilsiz olsam bile hatırlarım: 
     Evin önünde yeşil bir tabut vardı… Tüm sokak tıklım tıklım doluydu.. Herkesi görebiliyordum, herkesi! Başına siyah yazma bağlamış ağıtlar yakan kadınlar, kederli ve metanetli erkekler. “Daha on dokuz yaşındaydı, çok gençti” diyen komşular… Herkes oradaydı ve ayaktaydı. Kendi başlarına nefes alıp veriyor, kendi başlarına konuşuyor ve yine kendi başlarına yaşayabiliyorlardı. O kalabalığın arasında annemi gördüm. Kucaklayıp yüreğinin içine sokarcasına sarıldı tabuta. “Yavrummmmmm” diye bağırdı, ben sağır oldum…
     O yakarınca tüm o kalabalık sessiz bir yığından başka bir şey olmadı benim için. Kimseyi duymadım. Kimseyi görmedim. “Çocuğu alın eve götürün, mezarlığa gelmesin daha yaşı küçük,” diyen kimdi hala bilmiyorum…
     Öyle işte.
     Bir gece tam uyumak üzereyken anneniz, ölen abinizin çerçeveli fotoğrafını salonda boya yapılacağı için getirip odanıza bırakıyor. Siz o çerceveyi elinize alıp uzun uzun düşüncelere dalıyorsunuz. Siz geçmişi düşünürken gözyaşlarınız size aldırmadan gözlerinizden akıyor ve siz buna engel olmak istemiyorsunuz.
     Öyle işte.
     Abiniz ölünce böyle hissediyorsunuz…

26 Ocak 2018 Cuma

Bulantılar - I

     Gittikçe babama benziyorum. Ya da doğduğumdan beri öyleydim büyüdükçe, olgunlaştıkça bunu farketmeye başladım. Bilmiyorum.

     Babam biraz gaddar bir adamdır. İnsanların fikirlerini pek önemsemez. Sürekli burnunun dikine gider, kendi bildiğini okur. Çoğu zaman -hatta her zaman- söylediklerinin karşısındaki insanı nasıl etkileyeceğini düşünmez. Kindardır. Bazen bizi sevdiğinden bile şüphe ederim. Erol Taş gibi bir adamdır diyeyim en iyisi. Gözünüzde onun kır saçlı, mavi gözlü, kısa boylu ve göbekli halini canlandırın. 

    Karakteriyle çok zıt bir biçimde yumuşak yüzlüdür babam. Özellikle saçlarının beyaz olması ona tonton dede izlenimi verir. Onu görseniz; "Bu mu lan o gaddar adam" dersiniz. Öyle mülayimdir. Amma velakin beyazın siyah olduğuna bir kez inansın, bir daha asla onun beyaz olduğuna inandıramazsınız. İkazlarınız bir işe yaramaz, zira; siz bir konuda ona nasıl davranmasını gerektiğini istediğiniz kadar anlatın, o taa en başından beri ne yapacağını ve ne söyleyeceğini belirlemiştir. Boşuna konuştuğunuzu her şey olup bittikten sonra anlarsınız... Onu suçlamıyorum. Amcalarımın hepsinin aynı olduğunu düşünürsek dikbaşlılık bizim genlerde var galiba.

     Babama benzediğimi ilk olarak birine kin duymaya başladığımda farkettim. Tutup birine zarar vermiyorum elbette ama bana yapılan bir kötülüğü ömrüm boyunca unutmuyorum. Sonra, zamanla bu en sevmediğim özelliğim evrildi, yeni ve kin duymak kadar kötü başka özelliklerim ortaya çıkmaya başladı. Sevdiklerimle tartışırken konuyu kestirip atmaya, kırmızı çizgiler çizmeye başladım. Bunu, insanları hayatımdan çıkarmakta zorlanmamak izledi. Sonra sevmediğim insanların acılarına insani olarak bile üzülmediğimi farketmeye başladım. İçimdeki iyi adam iyi durumda değil. Ve bu hiç hoşuma gitmiyor.

     Eğer bir konuda haklı olduğuma yürekten inanıyorsam karşımdaki kişinin kim olduğunu önemsemeden tepki gösteriyorum. Babam yaşındaki eniştemle sırf bu yüzden yıllardır konuşmuyorum. Kaç kez aynı ortamda bulunduk. Bir oda dolusu insan içerisinde herkesle tek tek selamlaşıp onu es geçtiğim bile oldu. Sevmiyorum, o da beni sevmesin. -Evet insanlar tarafından sevilmemek pek umursadığım bir şey değil- 

     Güzel haber şu; her ne kadar tepkimi esirgemesemde hâlâ otokontrolümü sağlayabiliyorum. Haklıyken haksız duruma düşmemek adına cümlelerimi seçerek kurabiliyorum. Kedili videolara hâlâ gülebiliyorum. İçimdeki iyi adam adına sevindirici gelişmeler bunlar.

1 Ocak 2018 Pazartesi

2017'nin Z Raporu

     Hazır 2017 ufuktan giderek kaybolup yerini 2018’e bırakırken, yılın bu son gününde, yeni yıla saatler kala, kendi adıma geride kalan tüm günlerin bir Z Raporunu çıkarmak gerekir diye düşündüm. Bu yazı, 2017’de neler yaptığımdan ziyade, ne kadar verimli geçirdiğimle ilgili olacak. Bu sayede 2018'in sonlarında aradan geçen 1 yılda ne kadar ilerleyebildiğimi kıyaslayabilirim ve yaptığım hataları tekrarlamayıp 2018’i her anlamda daha verimli yaşayabilirim diye düşünüyorum.

      Yılın ilk yarısında kariyer planlarım doğrultusunda yaklaşık 7 yıldır çalıştığım şirketten ayrılıp başka bir şirkete geçtim, ancak bu geçiş benim açımdan çok olumlu olmadı. Global bir lojistik firmasında uzman olarak çalışmak her ne kadar kulağa hoş gelse de, birim yöneticimin  üzerimde oluşturabileceği etkiyi hesaba katamadım. Mobbing’e varan davranışlar yüzünden, şirketi ve tüm çalışanlarını çok sevmeme rağmen oradan -yeni işimi ayarlayarak- ayrıldım. Şu an evime çok daha yakın bir şirkette, maaş konusunda eskiye göre daha iyi, daha huzurlu olarak çalışıyorum. İstanbul gibi bir cenderede 17:45’te işten çıkıp 18:05’te eve girmenin değerinin maddiyatla ölçülebileceğini hiç sanmıyorum. :)

     2017 eğitim hayatımda saçmaladığım yıl oldu. Büyük bir hevesle başladığım yüksek lisansımda derslere önemsemeyip üstünde durmadım. Ve bunun kaçınılmaz sonucu olarak; önce derslerden kaldım, sonra kaydımı yenilemedim, en son kaydım silindi. 2018’de her şeye sıfırdan başlamak zorundayım. Sanırım hayatımdaki en büyük aptallıklarımdan birisi bu oldu.

     Bu yıl her ne kadar kitap okuma konusunda çok istekli olsam da, bu isteği faaliyete dönüştürme konusunda zayıf kaldığımı söylemeliyim. Elimdeki kitapları okumaya hevesle başlayıp sonrasında üstünde durmadığımı fark ettim. Kısa sürede bitirebilecekken bir kitabı bitirmem 1 ayımı alıyor. Yeni yılda üzerinde özellikle çalışmam gereken hastalığım bu: tembellik.

     Bu sene, hayatıma yeni giren insanlar ve çıkan eski dostlarla dolu. Bu iyi bir şey mi bilmiyorum. Ama şimdilik eski dostlarımın eksiklikleri hissetmiyorum. Bu konuda biraz gaddarım sanırım.

    Toparlayacak Olursam; 2018'de ki Hedeflerim:

* Kitaplığımdaki tüm kitaplar dahil olmak üzere en az 40 kitap okumak.
* Yarıda bıraktığım yüksek lisans'a yeniden başlamak
* İngilizce 'de en az iki kur daha ilerlemek
* Sıfır olan SQL bilgimi ileri düzey diyebilecek kadar iyi bir şekilde öğrenmek.
* En az 5 şehri gezmek.
* İtalya'ya seyahat etmek. Sonrasında Ekimde Almanya'ya gidip Oktoberfest'e katılmak.
* Tamamı yağdan 10 kg vermek ( 5'de yeter aslında ama hedef 10 kg )

* Ve aşk... Şayet huzuruma huzur katıp yukarıdakileri birlikte yapabileceksek buyursun gelsin, yok benim bunları yapmama engel olacaksa hiç karşıma çıkmasın.    

27 Kasım 2017 Pazartesi

Hayatın Tozlarını Alma Rehberi

      Hazır hayatımda bazı değişiklikler yapmaya ve bu doğrultuda bu blogu kullanmaya karar vermişken, kendi tecrübelerimden yola çıkarak, yaşanılan hayatı daha iyi hale getirebilmenin yollarından bahsedeceğim.

Naçizane tavsiyemdir...

1. Kabul Et: Hayatını tekrar düzene sokmak istiyorsan bazı şeylerin -ya da her şeyin- yolunda gitmediğini, ortada bir problemin olduğunu kabul etmelisin. Bu nedenle içinde bulunduğun durum ne olursa olsun kendini kandırma, bahane üretme. Her şey senin suçun olsa bile kabul et. Emin ol bunu yaptığında omuzlarından bir yükün kalktığını ve hafiflediğini hissedeceksin.

2. Barış: Kendinle barış, geçmişinle barış. Yukarıda söylediğim gibi; her şey senin suçun olsa bile yap bunu. Sen kendini sevemezsen kimse seni sevemez, sen de kimseyi sevemezsin. Ayna karşısında kendini suçlamaktan vazgeç. Yüzündeki o çizgiler sen kendini suçladığın için çıktı zaten, hâlâ anladın mı?

3. Zaman Tanı: Bir şeyi bozmak bir an, en fazla bir kaç saniye sürer. Onu tamir etmek ise aylar/yıllar alır. İnsan kolu bir saniyede kırılır ama iyileşip eski haline dönmesi aylar sürer. Böyle düşün, bu yüzden kendine zaman tanı. Sen zaten en zor adımları geçtin. Kabul ettin ve kendinle barıştın. Şimdi de düzeltmek için uğraşıyorsun. Sonuçlarını alman biraz zaman alabilir. Bu, senin başarısız olduğun anlamına gelmez.

4. Dene: Daha önce hiç yapmadığın bir şey yap. Okumadığın bir yazarı oku, bir enstrüman çalmayı öğren. İzlemediğin türde bir film seyret. Gitmediğin bir yere git. Sadece dene. Kendini keşfetmenin yaşı yok. Belli mi olur, belki de hayata tutunmak için başka bir dal daha bulacaksın?

5. Önlem Al: Hayatının bu hale gelmesine neden olan olayları biliyorsun. O olayların tekrarlanmaması için kendini kontrol etmelisin. Örneğin; maddi olarak sorun yaşıyorsan başka bir yol kalmadığı sürece yeni borç yapma. Kendine gelir-gider tablosu yapabilirsin. Bütün harcamalarını planlı şekilde yaparsan hedeflediğin düzlüğe çıkabilirsin.

  • Hayır Demeyi Bil: İçinde bulunduğun durumun sebebi bir insan ise ve onu hayatından çıkardıysan o karakterde ki birini tekrar hayatına alma. Öyle biriyle tanıştığında çok samimi olma. İnsanlara karşı hayır diyemediğin için bu durumdasın. Maddi konularda önlem aldığın gibi bu konularda da al. Korkma, biraz soğuk olmak senden bir şey götürmez. Samimi olabileceğin insanlarla zaten er ya da geç yine samimi oluyorsun.

6. Dostlarını Gözden Geçir:  Hayır, aynı üniversitede okuduğun ya da aynı şirkette çalıştığın yakın arkadaşlarından bahsetmiyorum. Benim dost kriterim biraz farklı. Bana göre dost; bir suç işlemediğin sürece ne yaparsan yap seni "yargılamadan" dinleyip ona göre sana fikir veren insandır. Tüm sevdiklerini gözlerinin önüne getir, aralarında bu kritere uyan birisi varsa şanslısın. Yalnız değilsin, bu süreçte, bir önceki ve bir sonraki adımı uygulamakta zorlandığın anlarda sana elini uzatan birileri var.

7. Vazgeçme: Maalesef hayatımızın kontrolü tamamen bizim elimizde değil. Aile yapımız, içinde bulunduğumuz toplum ya da diğer çevresel etkenler ona yön vermemizde etkili olabiliyor. Sen kendi hayatını düzeltmek için uğraşırken beklenmedik kötü sürprizlerle karşılaşabilirsin. Her şey bu kez senin dışında sebeplerden dolayı daha kötü hale gelebilir. Umudunu kaybedebilirsin. Bu kendine yapabileceğin en kötü şey olur. Müzik ruhun gerçekten gıdasıdır. Böyle anlar için bir şarkı listesi yap ve kendini her kötü hissettiğinde dinle. Ne kadar işe yaradığını görünce sen bile şaşıracaksın.


8. Tekrar Et: Olacak... Her şey çok güzel olacak...